top of page
Yazarın fotoğrafıYasin Serhat Şen

Maskelenenlerle Maskelenmeyenlere Dair Bir Gösteri

Güncelleme tarihi: 30 Eki 2020


Bir türlü kurtulamadığımız, ne zaman kurtulacağımızın da adem-i malumiyet olduğu Koronavirüs salgını sebebiyle bütün alışkanlıklarımız neredeyse değişti. Kimileri bunu bir avantaja çevirip beşeri sermayesine yatırım yaparken kimileri daha da dara düştü.


Çalışma sistemimiz, selamlaşma stilimiz, temizlik rutinimiz, sosyal ilişkilerimiz, alıveriş ve tüketim biçimimiz, medya kullanımımız kısacası toplumumuz belki de dünya düzenimiz çok hızlı ve şaşırtıcı bir şekilde farklılaştı. Tüm bu farklılaşma ile birlikte maskeler de hayatımıza seri ve vazgeçilmez bir giriş yaptı.


Pandeminin ilk zamanları karaborsaya düşen maskeler şimdi daha ulaşılabilir ve çeşitli hale geldi. Hayatımızda artık çok daha önemli bir yer tutmaya başlayan maskeler, virüsten korunmanın yanı sıra günlük kıyafet seçimlerimizde de kombinlediğimiz bir aksesuara dönüştü.


Öyle ki merdiven altı üreticiden tutun da lüks moda markalarına kadar bu trende kayıtsız kalabilen neredeyse henüz çıkmadı. Fiyatları 50 kuruş ila 2500 lira arasında değişen maskeler her statüden rağbet görmeye başladı.

Daha çok ödedikçe daha mı çok güvende oluyoruz?

Tabii ki hayır. Üstelik uzmanlara göre maske bizi yeterince korumuyor bile. [1] Logoya para ödemeye, gösterişe, caka satmaya ve azameti dalgalandırmaya bayılıyoruz. Acayip bir icatta bulunduğunu düşünen zatı muhterem batılı markalar da bu vesileyle para kırmaya devam ediyor.


Kimi markaların ise maske satışlarından elde ettiği geliri ya da bu gelirin bir kısmını salgınla mücadeleye ayırdığını da söylemeden geçmemeli.


LC Waikiki, DeFacto, Koton, Mavi gibi markaların maskeleri 5-30 TL arasında değişirken, 100 TL’ye satılan Lacoste marka maskeleri almayan yersiz turist kalmadı gibi. Louis Vuitton, Fendi, Givenchy gibi markaların fiyatları ise bin liraları çoktan geçti bile.


Herkese her şeyin kolaylık satılabildiği şu yüzyılda böylece hedef kitle diye bir şeyin de kalmadığını, bununla birlikte insanların gereksinim hissetmediği ürün ve hizmetlerin yaratılarak, ihtiyaçlar hiyerarşisinin birinci basamağıymış gibi gösterilerek iştahla satılması, marka ile tüketici arasında bağı oluşturan imajın ve sunduğu algının ne denli önemli olduğunu bize gösteriyor. Tüm bu aksiyonların sonucunda insana ait duygular, davranışlar ve algıdaki imaj markaya yansıtılıyor.

İnsanoğlunun bu hızlı adaptasyonunun temelinde ne var?


İnsanoğlunun adaptasyon hızı korkutucu. Bir yıl önce birileri tüm dünyanın maskeler ardına saklanacağını söylese senaryoyu beğenir fakat büyük ihtimalle yine de filmi izlemez idik. Öylesine alıştık ve benimsedik ki, bugün maskesiz birini gördüğümüzde kınayıcı bakışlarla hızlıca oradan uzaklaşır hale geldik.


Adaptasyon gücümüz inanılmaz. Fiziksel ve duygusal parametrelere uyum sağlama fonksiyonlarıyla teçhiz edilmiş durumdayız. Doğumumuzdan itibaren adaptif yeteneklerimizi gizli bir silah gibi günlük rutinimiz içerisinde, bilincine varamadan, pek çok defa kullanıyoruz. Adaptasyon, yani organizmanın yaşadığı ortama uyum sağlayabilmesi, hayatta kalabilmek ve işlevsel olabilmek için kritik önem taşıyor.


İnsanoğlunun bu müthiş adaptasyon gücünün farkında olan markalar da pası geri çevirmiyor vurdukça vuruyor. Günlük maske, spor maske, özel davet maskesi, abiyenin-takım elbisenin rengine göre maske… kategorileri artırmak mümkün. Tabi bir de 30 gram ağırlığında, 14 bin lira değerinde, 22 ayar altın işlemeli gelin maskeleri pek revaçta şu sıralar [2]


Sadece gelir amaçlı değil, reklam amaçlı maske yaptıran firmaların sayısı da azımsanmayacak derecede çok. İşletmeler çalışanlarına, müşterilerine, dostlarına, ulaştırabildikleri kadar insan üzerinde kendi logoları olan maskeleri dağıtıyor ve yürüyen reklam olarak görmekten kaçınmıyor.


Maskelerin bizi illet virüsten tam anlamıyla korumadığını bilmemize rağmen neden ve nasıl bu kadar kısa süre içerisinde fast fashion kültürü ve moda endüstrisinin bir parçası haline dönüştü? Emrah Nihat Erel [3] modayı ve modanın amacını şöyle anlatıyor:


Moda toplumların, geleneklerin, olayların büyülü aynasıdır. Günümüzde hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte büyük bir endüstriyel sektöre dönüşmüş bir kavramdır. Daha iyi ve güzeli arama duygusu, yıpranan, eskiyen giysinin yerine aynısını değil de farklısını edinme isteği de modanın bir anlamda karşılığıdır. İnsanoğlu, örtünmek değil de giyinmek istediği anda belki de bilinçsizce de olsa moda kavramını yaratmış oluyordu. Aslında modada amaç, giysinin ille de yararlı ve gerekli olması değil farklı olmasıdır.

Tam da bu sebeple markalar gereğini yapıyor, tüketici de hazzına göre alışverişini. Ve trend tahmincileri sonuç olarak, hepimizin evden çıkarken ceket ve güneş gözlüğü gibi maskelerin de günlük yaşamın ritüel bir gerçeği haline gelebileceklerini ifade ediyorlar. Ancak bu, bireysel bir moda ifadesi haline dönmesi gerektiği anlamına mı geliyor yoksa moda sistemi gibi başka bir şeyin değişmesine mi işaret bilinemiyor.


Günün birinde çilemiz elbet bitecek ve maske heyecanımızın hedonik bir tutumdan ileri gitmediğini fark edeceğiz. O ana dek, Dostoevsky'e çok da kulak asmadan, kapitalizmin kandırıkçılığına kapılmadan, maskelenmeye devam etmek, azami dikkati göstermek dileğiyle...

 

Kaynaklar


[ 3 ] Emrah Nihat Erel, Moda Fotoğrafında Kurgu, Haliç Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2010.

 
123 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page